Diyor ya Orhan Veli; Beni hep bu güzel havalar mahvetti! Onu mahveden bu güzel havalar, Beni hep sahillere hapsetti. Soğuk rüzgârların ortasında titreyerek; İstanbul’un sahillerinde yaşadım Sahipsiz aşkımı, herkesten gizleyerek… Moda sahilinde sundum ruhumu Kıymet bilmez sevdaya, Samatya sahilindeydim sonra Kırılmış kalbim avuçlarımda…
Aradım aşkı hep, Necip Fazıl’ın kaldırımlarında… Hiç umut yoktu, sevgili yok! Alnımın ateşini alan o taşlarda. Oysa o hayal gerçeğe dönmeliydi, Yolumun karanlığa saplanan noktasında Sevgilim gelişimi beklemeliydi…
Hem fikirdim ben de “sana mecburum” diyen şairimle. Hayalinle ısıttım içimi, Hep aklıma gömdüm, bir mıh gibi ismini. Yoruldum bir akşamüstü, Beklerken üçüncü şahsın gitmesini! Aynen Attila İlhan gibi…
Nazım’ın dediği yanlıştı bence, Herkes gibi değildin bende. Belki ben Tahir, sense Zühre’ydin Ama akisleri sönen bir ses değildin. Maziye karışmaz sevda yeminim, Unutamam asla, sen dolu kalbim!
Miras bırakılmış bana Ahmet Haşim’in merdivenleri… Kimse bilmez benim kadar, Yalnızlığın gizemini! Çünkü; Benim bakan ağlayarak semaya, Kızıl kızıl yüreğim bir yanda, Kararan sularda ömrüm Perde perde solmakta!
Benim gibi yaşamış Cemal Süreya da… Haykırmış kulaklarına Vefasız sevgilinin: “daha nen olayım isterdin? Onursuzunum senin.”