Kader de bu da varmış demek ki,
Şu anda önümde yatan insan sen misin,
Cansız, soğuk ve ölüm kokan
Bembeyaz bir kefen ile…
Kalk desem kalkar mısın ki,
Ya da bir ağacın arkasından çıksan,
Ellerinle gözlerimi kapasan,
Sonra aniden yüzünü bana dönerek
Tebessüm ederek “Sürpriz” diye bağırsan.
Neleri vermezdim bunun gerçekleşmesi için,
Hayali bile güzel oysa ki,
En iyisi hep hayalde kalsın.
Şimdi anladım hayatın nasıl bir şey olduğunu,
Gözyaşı mıdır hayat,
Ya da insanın için parçalayan bir acı mı ?
Kalbe giren keskin bir bıçak gibi,
Nefesim daralıyor, gözlerim görmüyor hiçbir şeyi,
Dünya üstüme çöktü sanki,
Ben bugün bir yaş daha büyüdüm,
Bugün yeni bir şeyi daha öğrendim,
Meğerse aşk bir mezarın yanı başında,
Saatlerce oturup ağlayabilmekmiş,
Her yerden ve her şeyden koparak,
Gözlerindeki yaşlar kuruyana dek…
Meğerse hayat bir oyundan ibaretmiş,
Her şey göründüğü gibi değilmiş aslında,
İnsan neyin ne olduğunu çok iyi anlarmış,
Bir tepenin yamacındaki lanet olası mezarlıkta…
Biraz eğilsem fısıldar mısın kulağıma,
Son sözlerini söyler misin tekrar,
Biliyorum nafile…
Neyse…
Seni de ağlattım kusura bakma olur mu,
Ölüler ağlamazmış derler, inan ki yalan,
Hıçkırıklarını duyuyorum sevgilim mezarından,
Şimdi sessizce ayrılıyorum yanından,
Elimle son kez okşuyorum mezar taşını,
Son kez bakıyorum kara toprağına,
Belki de ilk kez ağlarken güldüm bugün,
Eski güzel günlerin anısına…
Gözyaşlarım sel oldu, hıçkırıklarımı sakın sorma,
Hadi hoşça kal sevgilim,
Hoşça kal.