Bir geminin güvertesinde yazıyorum sana,
Artık senin için ve sadece senin olan,
Özlem, hasret ve aşk kokan son mektubunu.
….
Yıldızlar kadar parlak,
Yeşilin her tonunu saçan gözlerin,
Bir bebeğin ki kadar küçük,
Cennet kokan pamuksu ellerin…
Bir daha görememek ve bakamamak,
Acılar…
Bilirsin belki Madam,
Acıların yoğurduğu bir toprağın,
Ve ona ayak uydurmaya çalışan,
Sahte hayatların yaşandığı yörenin,
Gözü yaşlı evlatlarıyız biz…
Kaç kere şahit oldun değil mi,
Acılara katık ederek yediğimiz kuru,
Küf kokan ekmeği hep beraber yerken,
En son uzaktan görmüştüm seni,
Akşamüzeri havada dönen,
Günbatımını selamlayan martılar,
Tam tepemde dans ederken,
Daha da ilginci nedir bilir misiniz Madam,
Sizi en son gördüğüm yerde,
Hayatıma ilk defa yine orada girmiştiniz…
Yeni açılan beyaz bir sayfa,
Yine aynı yerde son buldu,
Yırtıldı gitti, giderken götürdüğü onca anıyla.
Hayat ne garip değil mi ?
Güya hiç birimiz tesadüflere inanmayız…
Saçma, hem de fazlasıyla.
Unutarak da yaşayabilir insan,
Zamanın çabuk geçmesi için Tanrı’ya yalvararak,
Şimdiden başladım Madam dualara,
Kasvetli ve soğuk Karadeniz akşamlarında,
Kendinize çok iyi bakın Madam,
Ve mümkünse beni unutun, hatırlamayın…
….
Bir geminin güvertesinde yazıyorum sana,
Artık senin için ve sadece senin olan,
Özlem, hasret ve aşk kokan son mektubunu.
Hoşça kal Madam, hoşça kal…